22 Ekim 2009 Perşembe

Lidersizlik

     Herşey başbakanın kürt açılımı adını taktığı ve ilk zamanlarda içeriğini kimsenin anlayamadığı bir taşı ortalığa atmasıyla başladı...

     Altı boş açılım aylarca gündemi kilitledi, her kafadan bir ses çıktı, destekleyenler, köstekleyenler oldu. Ne olacak diye bekledik aylarca, açılıyoruz da ne yapıyoruz, kapalı olan neydi, neyi, kime açıyoruz. Etnik yapının bu kadar karışmış olduğu bir ülkede kimi kimden ayırıyor da, şimdi nereye açılıyorduk biz?

  Hükümet, aynı türk medyası gibi önce spekülatif başlığını duyurdu topluma, herkesin yorum yapmasına, akıl yürütmesine, merak etmesine, dolayısıyla da kızışmasına meyil verdi ve içeriği sonradan ekledi. Yani, gerçek bir yürütme planı olan bir değişimi hazırlayıp, yasa ve yönetmelikleri planlayıp, bir ön kamuoyu yoklaması yapıp sonra konuya başlık atmadı. Haydi! dedi, açılıyoruz!  daha sessiz daha sağlam adımlarla gerçekleşse bu sözde kaynaşma daha iyi olmazmıydı? Nitekim aylarca, ilan edilen bu kürt açılımının altında ne var, ne olacak diye bekledik. Boş laf bu dedik.

    Türkiye'de kürt kökenli vatandaşların nüfusunun 10 milyon olduğu söyleniyor. 8 de 1 demek. Bir de başımıza bela olmuş terör örgütü var. Bir etnik kimliğin, Türkiyelinin sekizde birinin  haklarını savunan, demokratik bir tercihin ürünü olan, insancıl çözümler öneren, barışçıl-sivil bir örgüt değil, adı üstünde terör örgütü. Tanıdığım bir çok kürt var ki terör örgütünden her türk kadar nefret ediyorlar. (Türk ve kürt olarak ayırmam insanları ama başka bir terminoloji kullanamıyorum.) Ayırımcılıktan o kadar uzak büyüdüm ki, en yakın ortaokul sınıf arkadaşımın ermeni olduğunu, şöförümüzün kürt olduğunu 22 yaşına kadar farketmedim... İnsanları ayırmamanın en önemli gerçek olduğu öğretildi bana. Olabilecek tek ayırım iyi ile kötü arasındaydı, katille kurban, dolandırıcıyla çalışkan, hakla yolsuzluk arasında.

    Sonuçta, açılımın ilanının üzerinden birkaç ay geçti, açılımın en büyük bombası terör örgütü ele başının muhatap alınarak dağdan inin çağrısı yapması ve takibinde davulla zurnayla karşılanan pişman teröristler oldu. Ne yapmış oldu hükümet? Ele başını adam yerine koydu, liderliğini kabul etti, pişmanlığı affettirici gösterdi, terörist teslim olsun diye gösterdiği havuç haddinden büyük oldu. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, hapsettiği ele başının liderliğini meşru kıldı. Nedir liderlik? kabul gören, muhatap alınan adamdır lider, tek kişilik lider olmaz. Yani, kitle olmadan, kitle kabul etmeden lider olmaz. Muhalif kabul etmeden de lider olmaz, karşısında muhatap bulan adam lider olur.

    Bu ülkenin kürt kökenli vatandaşlarını sözde temsil eden iki yapı var; biri DTP diğeri ise PKK. Peki bunların hiçbirini tasvip etmeyen kürtler yokmu?  DTP nin 10 milyon oyu mu var yoksa PKK nın 10 milyon teröristi mi var? Atalarımız bize böl ve yönet demedimi, birleştir, kaynaştır, kucakla, teslim olana ev ler hediye et, davullar çaldır dansöz oynat mı dedi. Bırak bölünsün, kürt aydını kürt insanı kendi yerini bulsun, kendini temsil ettirsin. Kürt ve Türk diye ayırma, iyiyi kötüden ayır! Kürt açılımıymış, hangi kürtlere bu açılım. Biz neden, PKK'yı terör örgütü, DTP 'yi başarısız bir siyasi aktör olarak değerlendiremiyoruz. İstemiyor muyuz, adam gibi bir muhatap olsun karşımızda, silahla değil, istişare ile müzakere ile çözmeye çalışsın yüzyıllar süren bir kavgayı. İstemiyor muyuz, diplomasiden anlayan gerçek bir kürt lideri, iyi bir siyasetçi çıksın hakkıyla temsil etsin, müzakereye otursun, gerekirse pazarlık etsin karşımızda bir lider olsun bir insan olsun.

   İstemiyoruz tabii, Türkiye'nin ve tüm islam toplumlarının demokratikleşememelerinin en büyük sebepleri lidersizlik ve temsiliyetsizliktir. Bugün İslamın başında bir lider, hem sözünden çekinilen, hem de sözüne güvenilen bir din adamı olsaydı, batı islamı bu denli hor görebilirmiydi?  her şarlatan bu kadar kolaylıkla dini yobazlığa sürükleyebilirmiydi?  ve ya islam adına terör estirilirmiydi? allahın adı politik kandırmacalar için kullanılabilirmiydi? Peki ya Türkiye'nin adam gibi bir lideri olsaydı, her etnik grup, her lobi kendini hakkıyla temsil eden liderine güvenseydi bugün teröristi baş tacı yapıp, profesörü, gazeteciyi tutuklayan bir hükümetimiz olurmuydu?

   Kürt kökenli vatandaşlar temsil edildiklerini hissedebiliyorlar mı acaba? Ahmet Türk ve diğer DTP millet vekillerinin kendilerini parlamentoda doğruluk, hak ve yetkiyle temsil ettiklerine inanıyorlar mı? Peki ya terörün dağdaki silahlı temsiline inanıyorlar mı?  Peki nedendir bu iki başarısız yapıyı yüceltmek? Kimedir faydası? Nedir çıkarı?

    Tüm bu kurguya inanasım gelmiyor açıkçası, bir hesap var bunun altında bize gösterilenler bir oyun bir komedya. Dün çıktılar onlar dağa, bugün iniyorlar. Terörist ne teslim ne de pişman oldu. Pkk sorunu ile kürt sorunu aynı şey değildi zaten, güneydoğuya yapılmayan hastaneydi, okuldu, altyapıydı, fabrika ve iş imkanıydı sorun. Bir babayiğit gelmedi Atatürk'ten sonra, fabrikayı, hastaneyi okulu İstanbula, Bursaya, Ankaraya değil Erzincana, Diyarbakıra, Tunceliye kurdurtacak, istihdam yaratacak, eşit yaşam şartı sağlayacak, gençleri dağlara kaptırmayıp okullara, işyerlerine sokacak. Gerçek sorunu anlayıp, gerçek çözümü üretecek!


Hiç yorum yok: