14 Eylül 2009 Pazartesi

11. Uluslar arası İstanbul Bienali

11 Eylül Cuma akşamı Bienalin açılış kokteyline sanat camiası müdavim ve sanatkar pek sevgili dostlarımla katıldım. Can alıcı başlık 'İnsan neyle yaşar' Brecht'in 80 yıl önce yazdığı 'Üç kuruşluk opera'sının ikinci perdesinin kapanış şarkısından alınmış küratörlüğü WHW (What, how &for Whom' adlı kar amacı gütmeyen Hırvat küratörler kollektifi yapmış. Bir performans ve içki servisi ile açılan Antrepo'da yağmurdan korkan istanbullular azınlıkta, daha uçaktan yeni inmiş de gelmiş imajı veren yabancı sanatseverler ise çoğunluktaydı. Genelde içki ve sohpet hali ile 11inci bienali açan davetliler arasında çeşitli üniversitelerin profesör ve öğrencileri, ressam, mimar ve küratörler ve tabii birazda sırf piyasa yapmaya geldiği yüz metreden anlaşılan, topuklarının üstünde duramayan genç kızlarımız vardı. 

Uzunca bir kokteyl havasından ve karşılaşılan tanıdıklardan sonra kapanmasına çok az kalmıştı ki sergiyi gezdim. Video, resim, grafik ve çeşitli plastik sanatı bir araya getiren Antrepo'da sanatın en çok da politikadan etkilendiğine bir kez daha tanık oldum. Başlık seçilen bu en temel soru sanatçıları politik vizyonlara oldukça fazla yönlendirmişti. 
Girdiğim ilk odada seyrettiğim 'nefes' adlı video terorist göndermeli bir kostüme bürünmüş oldukça esmer ve çirkin bir genç adamın arkaya arkaya nefes alıp verişini bir dağa tırmanırken, inerken, maskeliyken ve koşmaktan yorulup, durup maskesini çıkardığında görüntülemekteydi. Sanat nerede idi anlayamadım....
Bir başka odada, sayılar vardı... küçük, kare, eskitilmiş kağıtlar üzerine yazılmış binlerce rakam, yaklaşık 50 sayfa kadar rakam. Hani pek klişe korku filmlerinde birinin başından birşey geçer ve bir huşu halinde arka arkaya rakamlar yazar ve rakamlar da önemli, belkide mistik, birşeylerin koordinatları, büyük felaketlerin tarihleri, ve ya ne bilim aile fertlerinin ölüm tarihleri falan çıkar ya, aynen o türden sayfalarca rakam. Sanat nerede idi yine anlayamadım...

Bir başka odacıkta, Amerikan Sanatı Müzesinden gelen eserler vardı. Sağ duvardaki resimler çeşitli eski zaman karakterlerini bir kokteyl ve ya partide gösteriyor andırıyor ve çok hoş gözüküyorlardı. Solumdaki ayaklı vitrinlere bakınca fi tarihinde yapılan bir müze açılışın siyah-beyaz fotoğraflarının kolajlandığını ve duvardaki resimlerin de tüm bu kolajın çizgisi olduğunu gördüm. Belki de müzenin bilmem kaçıncı kuruluş yılına istinaden eski bir açılışa gönderme yapmışlardı ama yaratıcılık nerede idi anlayamadım...

Devam ettiğimde sol tarafta Etcetera grubu tarafından yapılmış bir bar-tiyatro canlandırması vardı. Kırmızı örtülü birkaç masa, şarap şişeleri, fincanlar piyano, duvarda resimler. neredeyse tüm objeler konuşma balaonlarıyla canlandırılmıştı ama söylediklerinden aklımda pek de birşey kalmadı. Dubarlarda poster, gazete canlandırması, afiş ve manifesto örneklerinin hepsinin başlığı 'We are all errorist'ti. Etcetera grubunun 2004 yılında yazmış olduğu Errorist manifestoya gönderme yapıyordu. Bir akım olarak doğruydu, manifesto insanoğlunun 'hatalılığına' haklı bir gönderme yapılıyordu ve hatalılık gerçekten de tüm insanoğulları arasındaki en belirgin ortak özellikti. Nitekim grup performans gösterileriyle manifestosunu destekliyor ve yayıyormuş, izlemek görmek lazım. Burada sanat vardı, vardı ama konuşan fincanlar aktif politika yapıyordu.

Antrepo'nun sol derinliklerine doğru bir duvar dolusu poster ile karşılaştım. Lübnan iç savaşından siyasi afişlerin sergilendiği duvarı tam incelemeye başlamıştım ki, bir görevli kapanmakta olduğunu söyledi ve hevesim yarım kaldı. Hatırladığım, altıya bölünmüş ve her karesi başka bir renk ile vurgulanmış ve genelde Marlyn Monroe suratları olan bilindik bir afişte her kareye yerleştirilen farklı bir siyasi liderdi, Che turuncuydu mesela. Görsel olarak hoş gözüken genelde komunist eğilimli çalışmalardı, çok yaratıcı olmasalarda incelemeyi istemiştim.

Görevlinin uyarısından sonra çıkışa doğru devam ettiğim duvarda Bureau d'Etudes tarafından hazırlanmış 'Administration of Terrorism' adlı grafik analiz vardı. Çeşitli renklere boyanmış bir dünya haritası ve her yerden büyüyerek çıkarak bir derin devlet teşkilatının, bir terör örgütünün, istihbarat sistemlerinin ve çeşitli karanlık bağlantıların yazıldığı açıklama notları. Hepsini okumaya vakit bulamadım ama sanat değil politikaydı düşünsel-fikirsel bir çalışmaydı yapılan. 

Sanatla uğraşmasam da ve çok fanatik bir sanat takipçisi olmasam da vakit buldukça tüm sergilere giderim ve eserlerin karşısında durup hayal kurmak, sanatçının vermek istediği mesaj hakkında tahminlerde bulunmak en sevdiğim sanatsal aktivitedir. Nedense bir tabak içerisinde apaçık sunulmuş fikirler, mesajlar fazla etkilemez beni. Bienalde ise benim için sorun hayal kuramamaktı. 11. İstanbul bienali düz, açık seçik, korkusuzca, çoklukla sosyal-komunist eğilimli bir politika yapıyordu. 

Yüzyıllarca bir sanat ve yetenek olarak adlandırılan politikanın bir bilim olduğu Machiavelli tarafından kanıtlanmış, içerisindeki tek hayalinde kutsal ideolojik amaç olduğu belirlenmiş ona giden yollar ise mübah kabul edilmişti.  Gelmiş geçmiş tüm zamanlarda, tüm sanatçılar politika yapmışlar, ideolojilerini eserlerine yansıtmışlar, sanat gereği özgürlükçü, otorite ve dikta karşıtı olmuşlardı ama, politika yapmak için sanatın her türü hiç mübah olmamıştı. Siyasi bir makaleye, bir inceleme yazısına güzel bir çerçeve takıp duvara asıp seyrettirmemişti sanatçılar. Bir şey yaratmış, gözlemcinin hayal kurmasına yer bırakmış meyil vermiş, kendi mesajlarını da keşfedilmeye bırakmışlardı.

Tabii ki bu bienale tekrar gidilecek, elimde rehber tüm mekanlar tek tek gezilecek, sanatçıların yaşam, öykü ve ideolojileri okunacak ama ilk bakışta ben bu çeşit sanatı fazla beğenemedim.


Açılış sonrası oldukça çok düşündüm insanın neyle yaşadığını. Merak ve hayalle yaşadığımıza karar verdim. 50 yaşımızda nerede, nasıl ve ne yapıyor olacağımızı merak etmesek, iyi olacağımızı hayal etmesek yaşarmıydık?...  Hayal edebilen tek hayvan olan insan, bilmediklerini merak ederek, görmediklerini hayal ederek yaşar, umudu da varsa iyi yaşar.

'Immagine mente' Giovanni Sartori - Homo Videns

Hiç yorum yok: