25 Mayıs 2010 Salı

Değişim

               Skandalların tarihi heralde politika kadar eskidir. Politikacılarının özel ve ya ticari hayatlarıyla ilgili skandallara karışmadığı ülkeler ise parmakla sayılacak kadar az. Kimileri pişkindir. Villalarında genç hanımlarla görüntülenir, pek de üstünde durmazlar. Bazıları yaralar alarak atlatır, mahkemelerde yüzleşir, parçalanan aileleriyle öder, koltuklarından olurlar. Çok ender olarak ise, skandallar pozitif gelişmeler ve yeni fırsatlar yaratır.

        Son günlerde bir skandal komedyası yaşıyoruz. Bir skandal ile doğan büyük bir şans ve değişim rüzgarı. Hem de hiç tahmin etmediğim birinden. 'RTE'nin evlilik dışı ilişkisi varmış' deseler inanır, hatta haremi olduğunu duysam bile şaşırmazdım. RTE'yi sevmediğimden de değil, sadece bana öyle bir imaj verdiğinden. Deniz Baykal'ın ise bir ilişkisi olacağını hayatta tahmin etmezdim. Deniz Baykal'ı sevmediğimden olsa gerek bu durum beni garip bir şekilde eğlendirdi. Sosyal medyalardan birinde 'Baykal'ın yapabildikleri de varmış' tarzındaki yorumlara edepsizce güldüm. Videoyu ancak birkaç gün sonra izleyebildim. Yapabildiği birşey de yokmuş, zaten videoda seks in s si yokmuş, gözlerimle gördüm. 

              Skandalın üzerine yapacağı basın açıklamasını ofiste tüm işimizi gücümüzü bırakıp canlı olarak dinledik. Baykal sağ gösterip sol vurdu. Son cümleye kadar istifa etmeyecekmiş gibi yapıp, yine birsürü çok genel cümle kurup, muhalafet yapıp, sadede son kelimelerinde varabildi. 'CHP genel başkanlığından istifa ediyorum!!!'. Çok insan üzüldü, başına geleni ayıpladılar, kapısında 'yine de sol yine de Baykal' diye bağıranlar gördük TV kanallarında. Sanki CHP sol fikirli bir partiymiş, Baykal'da Türkiye'deki sosyal demokrasinin sembolüymüş gibi. Çünkü, kör ölür badem gözlü olur. 

                        Bir gözlemci olarak bu olaydan kendimce sonuçlar çıkardım;                     

  •         Baykal'ın istifasını isteyen, bekleyen çok kimse vardı. Hatta solun birleşmesinin Baykal gitmeden olamayacağına inananlar... Kendisi öncelikle hükümeti suçladı. Bence bu videonun suçlusu hiçbir şekilde hükümet olamaz, RTE'nin ve tüm AKP camiasının işine gelen Baykal'ın gitmesindense, kalmasıdır. Çünkü o, tam da AKP'yi ve tüm Türkiye halkını 10 yıldır muhalefetsiz bırakan, Tayyip'in ekmeğine yağ süren adamdı. Üstelik de, kendisine yönelik istifa çağrılarına kulak asmayacak kadar gamsız ve duyarsız bir adam. En enteresan tarafı, halkın bir kısmı gözünün içine baka baka istifasını isterken, sandıkta başarı gösteremezken, sosyal medyalarda 'Kemal Kılıçdaroğlu CHP'nin genel başkanı olsun' grupları yıllar önce açılmış ve üye sayıları hergün artarken, Baykal hiç üstüne alınmadı. Taa ki siyaset onu kişisel bir tokatla vurana kadar. Genel başkan profiliyle değil, eş, aile babası profiliyle yedi Deniz Baykal tokatı ve siyaset şahsına dokunduğu gün istifa etti. Demekki herşey çok şahsiydi onun için, vatan, millet, altı ok, laiklik, Cumhuriyet'in korunması değil, kendi mutlak profiliydi tüm mesleki hayatı. 


  •          Hükümet, CHP'nin iç dinamiklerini suçladı, 'Kendi içlerindeki Brütüs'lere baksınlar' dedi. CHP'den birileri Baykal gitsin diye bu komployu düzenlediyse, vicdani yanımla söyleyecek söz bulamıyor ve ayıplıyor. Pragmatik yanımla ise, 'amaca giden her yol mübahtır' diyebiliyorum. Sheakespeare'in Brütüsü de '...Sezar'ı sevmediğimden değil, Roma'yı daha çok sevdiğimden..' demişti. Yine de, hayrını en çok gören kişi olmasına rağmen, Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu komplonun mimarları arasında yer almış olabileceğine asla inanmıyorum. 


  •              Her ne olursa olsun, genç bir seçmen olarak bir devlet yöneticisinin özel hayatı beni -kocam olmadığı sürece - hiç ilgilendirmiyor. Kimseyi de ilgilendirmemesi gerektiğini düşünüyorum. Aileyi korumak tabiki önemli, karısını başka insanların gözünde aptal konumuna sokmamak da... Ama bütün bunun devlet yönetimiyle hiç ama hiç alakası yok. Çapkın birinin işinde çok başarılı olabileceğine, bir halkı barış ve uyum içinde yönetebilen bir adamın aynı anda birden çok kadını sevebileceğine, hatta tamamını kadınların da yapabileceğine inanıyorum. Ve aile meselelerini politikadan da profesyonel yaşamdan da uzak tutan yeni jenerasyonlar yetiştirmeyi umud ediyorum. T.C. vatandaşı olarak, ihtiyacım rol-model değil, sosyal devleti kurma çabası gösteren, gelir dağılımdaki uçurumlarla, emperyalist güçlerin oyunlarını minimuma indirgemeye çalışan, geleceğe umutla bakabilen bir toplum inşa etmeyi başaran profesyonel bir devlet erkanıdır.

               Bu senaryonun büyük resmini ancak birkaç sene sonra kavrayabileceğiz ama olağan kurultaydan günler önce ortaya çıkan bu hadise, birçeşit şans kapısı açtı ve Kemal Kılıçdaroğlu'nu ana muhalefet partisinin genel başkanı yaptı. Siyaset'e emekli olduktan sonra girmiş ve kurtların arasında kuzu sayılabilecek, güzel, iyi niyetli bir insan, olaylar normal seyretseydi uzun yıllar daha bekleyecekken, siyaset hayatının 10 küsürüncü yılında Atatürk'ten miras bir koltuğa oturmayı başardı.

                         İlk söylemini dinledim; son yılların siyasi modası olan değişimden, yoksuldan ezilmişten, sosyal devlet ve haklardan bahsediyor, 'halkım zenginleşmeden ben zenginleşmeyeceğim' diyordu. Yıllardır sistem kaygısını insan değerinden üstün tutan ve kendi içinde demokrasiyle yönetilmeyen bir partinin başına geçip gerçek bir halkçı gibi konuştu. Karizmatik ve ya değil, lider ve ya bürokrat, iyi hatip ve ya tutuk Kılıçdaroğlu, ülke yönetiminden ümidini kesmiş birçok kişiye ümit verdi. Ben de dahil. Türkiye'liyiz şüpheci olmamız çok normal, çok güzel söylemlerin ardından gelen çok ihtişamlı hayal kırıklıkları gördük. Ama umut duymalı ve şans vermeliyiz. 

                     Eleştiriler de ilk söylemle birlikte start aldı. Gömleğinin markası, söyleminde Kürt sorununa değinmeyişi, kadrosunda devlet yönetimini iyi bilen kimseler olmayışı, nesi varsa eleştiriliyor Kılıçdaroğlu'nun. Türkiye'liyiz çünkü, eleştirmeyi çok severiz. Biraz zaman vermeyi, iyi niyetli, olumlu olmayı tercih etmeyiz. CHP bugünkü durumundan daha kötüye gidemez, o nedenle Kılıçdaroğlu'nun iyi niyetle atacağı her adım, sıfırın yanında birdir. 

                     Bugüne kadar RTE'nin CHP ile ilgili söylemlerinde genel hissiyatım, kendisine konuşacak, hatta haklı olacak malzeme tedarik ettiği için Deniz Baykal'a kızmak olurdu. Umuyorum, bundan sonra CHP, 21. yüzyıl dinamiklerine uyumlu, statükodan, militarizmden, şövenist böbürlenmelerden uzak duran bir kitle partisine dönüşür ve homojen bir karışımdan oluşmayan toplumumuz için mutlak fayda amacı güder. Kılıçdaroğlu'nun çizdiği profilde, estirdiği değişim rüzgarında, güzel günler görme vaadi var. Umarım, CHP'nin kemikleşmiş eski beyinleri, değişimin yönüne müdahale etmez ve tek kişinin değil bir ideolojinin modernleşmesine imkan verirler. 

1 yorum:

Adsız dedi ki...

beyhude uğraşlar.