5 Haziran 2010 Cumartesi

İkiye Bölünen Vikont

         Önce, daha lise öğrencisiyken, Kozmokomik Öyküler çıktı karşıma. Baş kahraman Qfwfg dünya kadar yaşlı, atomlarla misket oynayıp, merdiven dayayarak aya çıkıyordu.  Fantastik edebiyata, hayal ürünü ve masal olan herşeye ilgim yüzünden İtalo Calvino'yu çok sevdim.  Modern masallar anlatan, teoride çok basit hikayelerle görkemli edebiyat ürünleri yaratan, içine yerleştirdiği önemli sorular, çok enteresan karakterler, garip ve özgür çözümler, efsane ve mitlere göndermeler ve kendine özgü dili ile en sevdiğim yazarlardan biri oldu. Romanlarını, kısa hikayelerini, Amerikan derslerini, Atalarımızı, Görünmez Kentlerini, neredeyse tüm kitaplarını okudum. Ama, masallar diyarından dünya dersleri veren Atalarımız üçlemesi; İkiye Bölünen Vikont, Varolmayan Şövalye ve Ağaca Tüneyen Baron'un yeri ayrı. Birkaç ay önce şehir tiyatrolarında çalışmaya başlayan, oyuncu ve görsel sanatlar yönetmeni olan pek sevgili bir arkadaşımla konuşurken 'İkiye bölünen Vikont'u' sahneye koymayı denesene' dedim...

              Vikont'un ve ikiye bölünüşünün sahnede nasıl gözükebileceğini birçok kez düşünmüştüm. Etkileyiciliğini, karizmasını kaybeder miydi?... Kolay olması imkansızdı. Edebiyattaki sonsuz yaratıcılık, görsel sanatlara aktarıldığında hep birşeyler kaybeder ya Vikont kaybetmek için fazla görkemliydi.  Bilgisayar ve efektlerinin göz boyayıcı ilerlemesine rağmen, hiçbir film ya da oyun, kitabından daha güzel olamaz. Çünkü 1- okurken gözümün önünde oynayan film yalnızca benimdir, baş karakter -yazılmadıkça- benim istediğim renk kazak giyer ve istediğim gibi yürür. 2- Baş karakterin yaptığını okumanın ötesinde, onun ne düşündüğünü, olaydan alakasız konularda ne hissettiğini bilebilirim. Film'de düşünüp de söylemediklerini bilemem. Kelime dağarcığından başka hiçbir sınır tanımayan bir sanat edebiyat; varolmayan bir rengi tasvir etmek, ve ya her okuyucunun düşlediği pembe tonunun birbirinden bambaşka olması gibi... Calvino da olağanüstü bir hayalperest.

                  Arkadaşım, konuşmamızdan bir ay kadar sonra bana bir mesaj attı. ''Şehir tiyatrolarından bir ekip, Mayıs'ta sahnelenmek üzere İkiye bölünen Vikont' çalışmaya başlıyor.'' Sevindim ve heyecanlandım. Hem en sevdiğim kitaplardan birinin sahnelenişini göreceğim için, hem de okurken canlandırdığım hayalle, teartral anlamda profesyonel bir okuyucunun hayaliyle karşılaştırabileceğim için. Özellikle de, 'insan iki elinde birer kılıç, kendisiyle savaşıyordu' sahnesini canlı canlı göreceğim için.


      Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında, Kumbaracı 50'de sahnelenen Vikont'uma zar zor bilet bulup gittim. Rekin Teksoy'un çevirisini Yiğit Sertdemir uyarlamış ve yönetmiş.

           Yönetmen, metni canlandırmanın zorluğunu anlatıcıyı aynen anlatıcı olarak oyunun bir parçası yaparak hafifletmiş. Vikont Medardo'nun yeğeni tarafından anlatılan roman, Tomris  İncer'in etkileyici sesi ve vurgusuyla anlatılmış. Oyuncuların performansları esnasında kitaptan uzun metinler okunması, seyirciyi aynı zaman da dinleyici yapmış, gördüğünün ötesinde kendi hayalini sürdürmesine izin vermiş. 

               Bir Türk güllesi tarafından ikiye bölünen vikont aklımdaki gibi fiziken ikiye bölünemedi tabii ama, kılıç ve pelerinin soldan sağa, sağdan sola yer değiştirmesiyle aynı kişinin iki yarısı çıktı ortaya. Biri salt iyi, diğeri salt kötü. Kötüsü terör estirdi. İyisi gülünç oldu. Biri yıktı, diğeri yaptı. Biri öldürdü diğeri kurtardı. Biri intikam alırcasına herşeyi ikiye böldü, diğeri tamamladıkça hor görüldü. Kötüden şikayet eden halk, iyiyi de beğenmedi. Salt iyi ile salt kötü tek başlarına varolamazlar, toplumda tutunamazlardı. İyiye biraz kötülük, kötüye de iyilik katmak gerekti. Sahnedeki vikont iki elinde bir kılıç kendisiyle savaşamadı ama, iyilikle kötülüğün varlığı, yokluğu, savaşı ve aşkı en baştan, tekrar, bir kez daha düşünüldü. Anlatıcı yeğen ise kötülükle iyiliğin savaşını izlerken okkalı bir Calvino cümlesiyle bitirdi anlatımını; 'İnsan bazen kendini eksik hisseder, oysaki yalnızca gençtir.'

                             İkiye bölünen Vikont beni çok etkilemiş kitaplardan biri. İnsanı ortadan ikiye bölen iyilikle kötülüğü anlatan, her ikisinin de faydasını, zararını ve bütünlüğünü gösterip, biraradalığı kabul ettiren, kendi kötülüğümüzü eğitmeyi, iyilikle harmanlayıp yumuşatmayı, en sonunda da sevmeyi salık veren bir başyapıt. Calvino'nun romanları üzerine benim düşündüklerimi, çıkardığım sonuçları, yorduğum yorumları, aldığım dünya derslerini özetleyip yazmam yersiz, herkes okuyup kendi göreceli dersini almalı. Umarım, diğer iki atamız  Varolmayan Şövalye ve Ağaca Tüneyen Baron'u da sahnede görürüz.


2 yorum:

Gözünesabunkaçanhamamböceği dedi ki...

Tek başına mı gitttin tiyatroya ?

AZS dedi ki...

Tek başıma gitmedim tiyatroya, sevgilimi de götürdüm. Benden daha tarafsız bir izleyici olarak, hiç sıkılmadan izledi ve beğendi.