7 Şubat 2010 Pazar

İmkansız Empati - Empati İmkansız

            Empati; yani kişinin kendini bir diğerinin yerine koyup, onun bakış açısından bakması. İyi niyetli olunduğunda, şahsi veya toplumsal durumlarda, diğerinin yaptığı birşeyi neden yaptığını, hayata onun gözlerinden bakarak anlamaya çalışmak. Karşılıklı konuşma anında, onun tarafını da anlamak. Kavga anında tarafsız taraf olmak. Bence, geliştirilebilir bir yetenek, hatta bir meziyet...

            Dokuz yaşında bir çocukla konuşurken, dokuz yaşında. Babayla konuşurken baba. Sevgiliyle konuşurken, o. Bir dostla tartışırken, seni seven biri.  İmamla, dindar. Başbakanla, güç sahibi. Ermeni ile azınlık. Polisle, memur... Karşındakinin haline bürünür, nabza göre şerbet verir gibi değil ama. Karşındakinin farklı algısına ve görgüsüne, maksimum anlayışı göstermek gibi. Onun nedenlerini anlamaya çalışmak gibi. O nedenlere sahip olma durumunda yapabileceklerini karşındaki yaptığında, buna anlayış göstermek gibi. Olduğun gibi kabul görmeyi beklerken, diğerlerini de oldukları gibi kabul etmek, karşıt fikirlere saygı göstermek gibi...


           Her durumda mümkün mü empati yapmak? Çoğu durumda çok zor, hatta bazılarında imkansız... Özellikle de zeka farklılıkları, konum farklılıkları vizyon farklılıkları sözkonusu olduğunda. Dokuz yaşındaki kardeşimle konuşurken, her ne kadar dokuz yaşımda hissetmeye çalışsam da mümkün mü onu tam olarak anlayabilmem. Onun yaşını yaşamış olduğum düşünülürse, anne babama empati yapmamdan daha kolay belki. Yine de, ben o değilim ki, onun ne düşündüğünü tam olarak bileyim...


          Cüppeli Ahmet Hocaya empati yapmam münkün mü mesela? Aynaya baktığımda kendimi o sarık, cüppe ve sakalla gördüğümü, aşırı dindar bir kimsenin hergün yaptıklarını yaptığımı, ona göre bir konuma konuşlandığımı ve ona göre vaazlar verdiğimi, yazılar yazdığımı düşünmek. Ve öyle bir durumda yapabileceklerimi anlayarak ona anlayış göstermek... mümkün mü? 


       Geçen hafta televizyon da Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı, 'Özgürlükleri kısıtlamaya devam ettiği müddetçe laikliğin kaldırılmamasının düşünülemez' olduğunu söyledi. İyi niyetli biçimde empati yapmaya uğraştım. Sağcı ve muhafazakar karakterli bir hukukçu olduğumu düşündüm -sol fikirli ve gerçekten özgürlükçü bir kimsenin din ile devletin eşvalörlü birlikteliğini ihtimal dahiline alamayacağını düşündüğümden- bu isimdeki bir derneğin başkanı olduğumu. Tamamen tarafsız bir mantık yürüterek bu söylediği yargıya varmaya uğraştım. Tümden gelen, tüme giden, analitik, empirik, dogmatik mantığın hiçbir şekli ile bu sonuca varamadım. Anlama gerçekleşmeyince, empati de mümkün olamadı. İstedim de üstelik. ''Şunu düşündüm, o bunu getirdi. Şöyle de bir durum mevcuttu, bunu ona uygulayınca şu kısıtlandı ve ben de bu sonuca vardım'' gibi bir anlatımı duymayı, ya da yalnızca anlayabilmeyi. Ne kadar kurgularsam o kadar uzaklaştım, laikliğin özgürlükleri kısıtladığı fikrinden. 

         Empati güzel ve önemli birşey. Diğerini anlamak için. Konulara çok taraflı yaklaşmak için. Diğer açıları görebilmek, hatta öngörebilmek için. Karşıt fikirli birileriyle önemli konuları tartışırken, fikrini savunmayı saygılı biçimde başarmak, karşıt fikri sinirlenmeden dinleyebilmek için. Çok kültürlü toplumlarda, barış içerisinde yaşayabilmek için. Tüm ulvi ve sosyopolitik meseleleri bırakın, günlük hayatımız için. Tramvayda, metroda karşılaştığımız insanlara önyargısız yaklaşabilmek için. Gençlerin çılgın fikirlerine, yaşlıların geleneklerine isyan etmemek, sağduyulu ve uyumlu olabilmek için. Karşımızdaki fikrimizi beğenmediğinde ona yine de saygı duymak, hemfikir olmama özgürlüğünü kısıtlamamak için.

       Diğer bir yandan ise, içinde yaşadığımız ayırımların arasında imkansızın kısa adı, empati.  Mesela ben, 30 derece sıcaklıkta, nasıl ve hangi düşünceyle, hangi şeye tapınmak amacıyla bir kadının, kendini simsiyah bir örtünün altına hapsedebileceğini anlayamayacağım, hayata hiçbir şekilde o göz-burun-ağız aralığından bakamayacağım. Çocukluğunda neler öğretilerek bu zihniyete vardığını, hangi çevrelerde bulunarak bunu benimsediğini, nasıl olup da isyan etmediğini, böylesi bir inancın insana nasıl bir psikoloji verdiğini kavrayamayacağım. O da hiçbir şekilde beni, yazın açık saçık elbiselerle, kışın fötr şapkayla dolaşmamı, karşı cins ile hemcinslerim kadar yakın arkadaş olabilmemi anlayamayacak, paylaştığımız aynı şehre benim gözlerimden asla bakamayacak. Saygı çerçevesinde birarada olabilecek miyiz? O da belirsiz... Ben kendimden emin olsam da, herkese eşit davranmayı ilke edinsem de, mini eteğime karışmayan tüm cüppeli, çarşaflı, sakallılara saygı duyabileceğimi düşünsem de, uzun vadede anlaşamayacağımızı hissedebiliyorum. En büyük uzaklığın birbirini anlamayan iki kafa arasında olduğu boşuna söylenmemiş. İnsanları iyi ve kötü harici hiçbir şekilde ayırmayan, sınıflandırmayan, kimseye biri diye, öyle diye ve ya birinin birşeysi diye farklı davranmayan ben bile, bir biz bir de onlar olduğunun bilincindeyim. Malesef. Üstelik biz'ler ve onlar birer tane de değil. Birbirini asla anlayamayacak zihinler topluluğu artık yaşadığımız ülke, ülkemiz. Bizlerin ve onların ülkesi. 

      Çok zor  artık birbirimize empati ile yaklaşmak, centilmenlere yakıştığı gibi düşmanlara bile saygılı davranmak. En önemli empati görevi yöneticilerimize düşüyor, ama onlar bile becerip örnek olamıyorlar. Centilmenlik yüzyıllar geride kalmış sanki. İşsiz, sosyal güvenliksiz, evsiz kalan işçilerin açısından bakabilir mi? Türkiye'de Alevi ve ya Ermeni olmayı anlayabilir mi? Muhalefet liderlerinin savundukları ile anlayışlı-saygılı biçimde savaşabilir mi Başbakanımız? 'Küçüksen ölürsün, birleş market kur' dediği küçük esnafın bakış açısını nereden bilir ki.  

        Birçok kültürün, birçok sınıfın, inancın, inançsızlığın, vizyonun adeta birbirine geçmiş, dolanmış, dolaşmış, birbirine yaslanmış, kaynaşmadan bir olmuş biçimde yaşadığı ülkede yöneticilerimiz bile yap(a)mıyorken, hangimiz empati yapabiliriz ki bir diğerine? Ancak, görmemezlikten gelmeyi beceririz.  Kabul etme, Yok et! Sakallı amcanın yanımdan geçerken bakmamaya,  ben yokmuşum gibi davranmaya çalışması gibi. Anlamaktan korktuğumuz fikirleri yok saymak gibi. Hükümet muhalefeti, Sağlık bakanı öğretim görevlisi doktorları, özelleştirmeler işçileri, biz onları, onlar bizi, diğer onlar diğer bizleri, herkes herkesi görmezden gelir ancak, anlamaya çalışmaz yola devam eder... Yokmuşgibiler toplumu.

1 yorum:

Ysmn dedi ki...

Merhaba,

Yazınızı büyük bir keyif ile okudum. Hisseden yüreğinize, düşünen aklınıza, yazıya döken ellerinize sağlık.

Toplumsal planda adı sıkça dillerde dolaşan empatinin aslında sözlüklerde bize doğru tanıtılmadığını düşünenlerdenim. Sizin de tespitiniz üzere mümkün değil benim kendimi başkasının yerine koyup onun yerinde olduğumu varsayarak! hareket etmem yahut düşünmem. Varsayarak diyorum en fazla bunu yapabilirim :)

Empati mümkün mü? Bize söylendiği şekliyle kesinlikle hayır diyorum ben.
Empati nedir o zaman? Bu sıralar konu üzerine yoğunlukla düşünen ve hatta bu ay sonunda sadece bu konunun konuşulacağı bir panele gidecek olan biri olarak; bunun kişinin yerine değil tarafsız olarak bakıldığında mümkün olabileceğini ayırtettim.

Üzerine daha uzun uzun yazabilirim :) Buraya kadar yazdıklarım için yazınız vesile oldu. Sağolun, varolun. Aklınıza, yüreğinize, bileğinize sağlık.
Selamlar